Bize Ulaşın: 0(224) 503 45 50 [email protected]
 

Eşler Arasındaki Yasal Mal Rejimine Karşı Alacaklıları Koruyucu Düzenlemeler

AMAÇ

 

Eşler arasındaki yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminin, eşlerin alacaklılarına etkilerinin ve alacaklıların edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamında yapılan işlemlere karşı sahip oldukları hakların incelenmesidir. 

 

 

YASAL MAL REJİMİ OLAN EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 

MAL REJİMİ: Evliliğin, eşlerin malvarlıkları üzerindeki kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkisine etkisini, evlilik ilişkisi herhangi bir şekilde sona erdiğinde malvarlıklarının paylaşımının nasıl yapılacağını ve eşlerin borçlardan sorumluluğunu düzenleyen kurallar bütünüdür. 

 

743 sayılı eski Medeni Kanunumuz yasal mal rejimi olarak mal ayrılığı rejimini kabul etmişti. 4721 sayılı Medeni Kanunumuzda ise daha adaletli olduğuna inanılan ve geliri olmayan çalışmayan kadınların lehine olarak yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimi benimsenmiş durumdadır. TMK m.202 vd. maddelerinde düzenlenmektedir. 

 

 

EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNİN UYGULANMAYA BAŞLAYACAĞI ZAMAN

 

TMK’nın yürürlük tarihinden önce evlenmiş olanlar, bu tarihe kadar eski mal rejimlerine, bu tarihten itibaren ise edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olacaklardır. Ancak eşler, kanunun yürürlük tarihinden itibaren 1 yıl içinde başka bir mal rejimine tabi olmayı kararlaştırabilirler. 

 

 

EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNİN HÜKÜMLERİ

 

TMK m.202’nin lafzından açıkça nanlaşıldığı üzere eşler mal rejimi sözleşmesi ile mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı yada mal ortaklığı rejimlerinden birini seçmedikleri sürece yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimini benimsemişler demektir. 

 

KATILMA ALACAĞI: Edinilmiş mallara katılma rejimi kanunda öngörülen sebeplerden biri ile sona erdiğinde, eşlerden birinin mal rejiminin devamı süresince, kural olarak karşılığını vererek edindiği malvarlığı değerlerinde, diğer eşin doğmuş olan alacak hakkıdır. 

 

EMKR nin eşlerin malvarlıkları üzerinde mülkiyet haklarına doğrudan bir etkisi yoktur. Eşler, tüm malvarlıkları üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptirler. EMKR nin mal ayrılığı rejiminden farkı al rejiminin sona ermesi halinde tasfiye aşamasında ortaya çıkmaktadır. Her bir eş borçlarından tüm malvarlığı ile şahsi olarak sorumludur. 

 

TMK m. 218 e göre EMkr nde EDİNİLMİŞ MALLAR ve KİŞİSEL MALLAR olmak üzere iki mal grubu bulunmaktadır. EMKR sona erdiğinde tasfiye aşamasında dikkate alınacak grup EDİNİLMİŞ MALLARdır. 

 

EDİNİLMİŞ MAL: Eşlerin evlilik süresince karşılığını vererek edindiği mallardır. Bir malın edinilmiş mal kabul edilmesi için mal rejiminin devamı süresince edinilmiş olması gerekir. 

 

KİŞİSEL MAL: TMK m.220 de sayılan kanuni kişisel mallar ile sözleşmesel kişisel mallar olarak iki grupta toplanmaktadır. 

 

Mal rejiminin sona ermesi ile birlikte tasfiye gerçekleştiğinde her bir eşin ARTIK DEĞERİ bulunacaktır. Diğer eşin bu artık değer üzerinde kanunda yeda sözleşmede belirtilen oranda katılma alacağı doğacaktır. Ayrıca eşlerden birinin diğer eşin malının edinilmesine, iyileştirilmesine ve korunmasına yapmış olduğu somut katkının karşılığı olan DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞI da tasfiye sırasında dikkate alınacaktır. 

 

 

EMKR SEBEBİYLE DOĞAN ALACAKLAR

 

TMK 225 uyarınca yasal mal rejiminde tasfiye kural olarak eşlerin anlaşmasıyla aksi halde dava yoluyla yapılır. TMK 226 uyarınca her eş diğer eşte olan malını alır ve paylı mülkiyet söz konusu ise talepte bulunur. Akabinde eşler borçlarla ilgili düzenleme yapabilirler. Bu aşamadan sonra DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞI hesaplanır. Bu hesaplamadan sonra TMK 228 uyarında kişisel mal edinilmiş mal ayrımı yapılır ve son olarak TMK 231 uyarınca ARTIK DEĞER ile KATILMA ALACAĞI belirlenir. 

 

Bu kalemlerin her biri alacak hakkı olup şahsi haklardır ve ayni bir talebin konusunu oluşturmazlar. sadece alacak hakkı talep edilebilir. 

 

ARTIK DEĞERE KATILMA ALACAĞI

 

Mal rejimi sona erdiği anda edinilmiş mallar tespit edilmelidir. Daha sonra TMK 229’a istinaden eklenecek değerler belirlenir. Akabinde edinilmiş mallar ile kişisel mallar arasında değer kaymalarının karşılığını oluşturan DENKLEŞTİRME ALACAĞI hesaplanır. Son olarak bulunan değerden edinilmiş mallara ilişkin borçlar çıkarılır. 

 

DEĞER KAYMASI-DENKLEŞTİRME ALACAĞI: Eşin kişisel malı, edinilmiş malın borcu ödendi ise denkleştirme alacağı ortaya çıkar ve eşin kişisel malına bu değer eklenir. 

 

Mal rejiminin sona erdiği anda mevcut olan edinilmiş malların değerleri parasal olarak belirlenirken tasfiye anındaki değerleri esas alınır. 

 

TMK 236 uyarınca eşlerin artık değere katılma oranı kural olarak yarı yarıyadır. 

 

Katılma alacakları para borçlarının konusunu oluşturmaktadır. Bu sebeple özel düzenleme olmayan hallerde para borcu ile ilgili hükümler uygulama alanı bulacaktır. 

 

Uygulamada katılma alacağı ile boşanma davası her ne kadar birlikte açılsa da bu tür durumlarda yargıtay boşanma veya evliliğin iptali davasını katılma alacağı davasında ayırarak boşanma davasının bekletici mesele yapılması gerektiğini düşünmektedir. 

 

İcra İflas Kanunu uyarınca eşlerin mal rejiminden doğan alacakları artık imtiyazlı değildir. 

 

 

DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞI

 

 

TMK 227 uyarınca değer artış payı, eşlerin mal rejiminin devamı sırasında birbirlerinin malvarlıklarının edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına yaptıkları katkı sebebiyle, o malda meydana gelen değer artış oranında talep edebilecekleri, tasfiye esnasında gündeme gelen, kanuni alacak hakkıdır. 

 

Değer artış payı alacağının istenebilmesinin şartları:

 

  1. Eşlerden birinin diğer eşin malvarlığına somut bir katkısı olmalıdır. Eşlerin, evllilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmeleri değer artış payı alacağına sebep olacak bir katkı değildir. Yargıtayın bu yönde birçok kararı bulunmaktadır. 
  2. Bu katkı, diğer eşin malının edinilmesin(mülkiyet hakkı); iyileştirilmesine(değerinin artması); korunmasına(değer kaybının önlenmesi) şeklinde olmalıdır. 
  3. Katkıyı yapan eş, katkısının karşılığını almamış olmalıdır. 
  4. Katkıyı yaparken bağışlama kastı bulunmamalıdır. 
  5. Meydana gelen değer artışı, piyasa koşulları çerçevesinde meydana gelen değer artışı olmalıdır. 
  6. Eşler aralarında yaptıkları bir sözleşme ile değer artış payı alacağından vazgeçmemiş olmalıdırlar. 

 

 

KATILMA VE DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAKLARININ MUACCELİYET ANI

 

TMK’da muacceliyetle ilgili açık bir hüküm bulunmamakla birlikte TMK m. 239/3’ün lafzında muacceliyet tarihi dolaylı olarak TASFİYE TARİHİ olarak belirtilmiştir. Tasfiye tarihinin ne zaman olduğu konusunda ise bir açıklık bulunmamakla birlikte doktrinde tartışmalıdır. Ancak ağırlıklı görüşe göre tasfiye anı mahkemenin tasfiye davasındaki karar anıdır. Parasal nitelikte olup ailenin bütünlüğüyle ilgili olmadığından kesinleşmeden icraya konulabilir. 

 

 

MAL REJİMİ SONA ERMEDEN ÖNCEKİ DÖNEM İÇİN KATILMA VE DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAKLARININ HACZEDİLEBİLİRLİĞİ

 

Katılma Alacağı:

Yasal mal rejimi devam ederken katılma alacağı sadece bir beklentidir. Soyut bir beklentiye dayalı hakların, müstakbel haklar kapsamında haczedilmesi ve iflas masasına girmesi beklenemez. Ayrıca henüz evlilik ve mal rejimi sona ermeden alacaklıya mal rejimine müdahale imkanı vermek evlilik birliği için zedeleyici olacaktır. 

 

Değer Artış Payı:

Alacağın katkıdan doğan unsuru belirli ve sabittir ancak değer artış unsuru belirsizdir. Katkı biliniyor olsa bilse evlilik ve mal rejimi devam ederken ispat için uygun bir zemin olmayacaktır. 

 

Kısacası belirtilen iki alacağın da haczedilebilmesi için mal rejimi sona ermiş olmalıdır. 

 

 

MAL REJİMİ SONA ERDİKTEN SONRA TASFİYE BAŞLAMADAN ÖNCEKİ SÜREÇTE KATILMA VE DEĞER ARTIŞ PAYININ HACZEDİLEBİLİRLİĞİ

 

Katılma Alacağı:

Mal rejimi sona ermiş olsa bile tasfiyeye başlamadan hangi eşin artık değeri olup olmadığı veya katılma alacağının kimin lehine çıkacağı belirsizdir. Bu sebeple haciz mümkün olmayacaktır. Ancak borçlu eşin tasfiye davası açmaması durumunda iik M.120/2 gündeme gelir. Bu durum dava takip yetkisinin bir başkasına devredilmesinin örneğidir. Borçlunun adına dava açma yetkisi alacaklılara devredilebilmektedir. 

 

Değer Artış Payı:

Yapılan katkı belli bile olsa tasfiyeye başlamadan önce ispat edilecek bir ortam oluşmuş değildir. Bu noktada yine alacaklıya mal rejiminin tasfiyesini talep etme imkanı tanınmıştır. 

 

Kısacası mal rejiminin sona ermiş olması yeterli olmayıp haciz için tasfiyeye başlanmış olması da aranmaktadır. 

 

 

TASFİYE BAŞLADIKTAN SONRA AMA TAMAMLANMADAN ÖNCEKİ SÜREÇTE KATILMA ALACAĞI VE DEĞER ARTIŞ PAYININ HACZEDİLEBİLİRLİĞİ

 

Katılma Alacağı:

 

Anlaşma yoluyla tasfiyede başlama ve bitiş anı aynı olup anlaşma tarihinden itibaren alacakları haczi mümkün hale gelecektir. Dava yoluyla tasfiyede ise takip borçlusu eşin, diğer eşten katılma alacağı olduğunu, açmış olduğu tasfiye davası ile belgelemesi halinde icra memurlarının bu alacağı haczetmeleri mümkün hale gelecektir. Yargılama sonucunda alacak doğmaması halinde ise haciz işlemi konusuz kalır ve ortadan kalkar. 

 

Alacaklı HMK m.66 çerçevesinde feri müdahil olabilir. Alacaklının davaya katılmada hukuki yararı ve menfaati bulunmaktadır. 

 

Değer artış payı içinde aynı açıklamalar geçerli olacaktır. 

 

 

TASFİYE BAŞLADIKTAN SONRA AMA TAMAMLANMADAN ÖNCE KATILMA PAYI VE DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAKLARININ HACİZDEKİ SIRALARI

 

Belirtilen alacak haklarının akıbeti yargılama sonucuna bağlı olduğundan bu haklar çekişmeli haklar kategorisinde yer almaktadır. Dolayısıyla bu alacak kalemlerinin haczinin sona bırakılması gerektiği kabul edilmelidir. 

 

 

TASFİYE TAMAMLANDIKTAN SONRA AMA KARAR KESİNLEŞMEDEN ÖNCEKİ DÖNEM İÇİN KATILMA VE DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAKLARININ HACZEDİLEBİLİRLİĞİ

 

Tasfiyenin anlaşmayla yapıldığı durumlarda anlaşma tamamlandığı anda, hak sahibi eşin aktifindeki yerini alan bu alacaklar, borçlu eşin alacaklıları tarafından haczedilebilir. 

 

Tasfiyenin dava yoluyla yapılması durumunda mahkeme kararı ile tasfiye sona erer ve karar tarihi muacceliyet tarihi olur. Bu alacakların haczi ve icraya konulabilmesi için kararın kesinleşmesine gerek olmadığı doktrin ve yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Nitekim TMK 239/3 de muacceliyet tarihini mahkemenin kararı verdiği an olarak belirtmiştir. 

 

 

KATILMA VE DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAKLARININ HACİZ VE PARAYA ÇEVİRME USULÜ

 

  1. Yargıtayın kararları uyarınca İİK m.89 a göre haczedilmesi gerektiği görüşü baskındır. Sırasıyla 1., 2. ve 3. haciz ihbarnameleri gönderilir. m.89 daki prosedür izlenir. 
  2. İİK m.120 uyarınca ödeme yerine alacakların devri. Alacağın temliki olarak nitelendirilir. diğer alacaklıların muvafakati ile katılma alacağı ve değer artış payını devralan alacaklı, borçlu eşin bu alacaklarından doğan haklarına halef olur. 
  3. İİK m.120/2 de ise alacakların tahsil yetkisinin devri imkanı tanınmıştır. Dava takip yetkisi devredilir. Dava sonucunda eşler hakkında hüküm verilir ancak alacaklı hakkında hüküm verilmez. 

 

 

Kendisine alacağın tahsil yetkisi devredilen kişi alacağı devralmış olmamakta; sadece alacaklı adına dava açma ve takip yetkisini devralmış olmaktadır. Ödeme yerine alacakların devri, TBK kapsamında lacağın temliki olarak nitelendirilir ve alacağın devri ile borçlu o oranda borcundan kurtulur. Oysa dava veya takip yetkisinin devrinde, bu yetkinin devri ile borçlu eş borcundan kurtulmaz; alacaklı tasfiye sonucu elde edilecek alacak üzerinden hakkını alma imkanına sahip olur. 

 

 

 

 

EŞLER ARASINDA YASAK MAL REJİMİ ÇERÇEVESİNDE YAPILAN ALACAKLILARA ZARAR VERİCİ NİTELİKTEKİ İŞLEMLER VE ALACAKLILARIN BU İŞLEMLERE KARŞI SAHİP OLDUKLARI İMKANLAR 

 

Eşlerin edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma ve değer artış payı alacakları, mal rejiminin sona ermiş, tasfiyenin başlamış olması ve alacaklının borçlu eşin diğer mallarından alacağını karşılayamamış olması şartıyla, üçüncü kişilere karşı sorumlu oldukları malvarlıklarının kapsamında yer almaktadır. 

 

Her zaman temel dayanak alacaklılar ile eşler arasındaki menfaat dengesinin korunmasıdır. 

 

 

MAL REJİMİ SÖZLEŞMESİNİN TANIMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ

 

TMK m.203-205 arasında düzenlenen, eşlerin başka bir mal rejimine tabi olmak konusunda iradelerini ortaya koymasını ifade eden sözleşmedir. Bu sözleşme evlilikten önce veya sonra yapılabilir. Evlilikten önce yapılmış olması halinde sözleşmenin sonuçlarını doğurması geciktirici şart olan evliliğin gerçekleşmesine bağlı olacaktır. Eşlerin sözleşme serbestisi kanunla sınırlandırılmış durumdadır. Kanunda düzenlenen mal rejimi tiplerinden birini seçebilirler. 

 

KURAL: Mal rejimi sözleşmesi yapma hakkı, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. 

İSTİSNA: Ayırt etme gücüne sahip küçük yada kısıtlılar(sınırlı ehliyetsizler) TMK m.204 gereğince kanuni temsilcilerinin rızası ile mal rejimi sözleşmesi yapabilirler. Kanuni temsilcinin sadece RIZASI aranmaktadır. 

 

Mal rejimi sözleşmelerinde geçerlilik şartı olarak resmi şekil şartı aranmaktadır. Eşler,evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini bildirerek sözleşme yapabilirler. Ancak içerikte değişiklik yapmak isterlerse mutlaka noterde düzenleme yada onaylama şeklinde yapılmalıdır. Şekle aykırılık durumunda sözleşme mutlak butlan ile sakat olacaktır. 

 

Mal rejimi sözleşmesi hukuki niteliği itibariyle bir aile hukuku sözleşmesidir. 

 

Kanunda öngörülen rejim tiplerinden biri olan mal ortaklığı rejimine geçiş veya mal ortaklığı rejiminden başka bir rejime geçiş hükmünü içeren mal rejimi sözleşmelerinde eşlerin malvarlıklarında doğrudan bir değişiklik meydana geldiği için bu sözleşmeler tasarruf işlemi olarak nitelendirilmelidir. 

 

EMKR’nden doğan katılma alacağının azaltılması yada ortadan kaldırılması hükmünü içeren bir mal rejimi sözleşmesi ile aslında alacaklı konumundaki eş, gelecekteki bir hakkından vazgeçmektedir. Bu durum borçlu eş açısından bir kazandırma oluşturmaktadır. Bu sebeple bu işlemler de tasarruf işlemi olarak nitelendirilmelidir. Tasarruf işlemi olarak nitelendirilen bu işlemler ”ibra sözleşmesi” kapsamında değerlendirilebilir. Bu durum tartışmalı olmakla birlikte müstakbel alacakların da ibra sözleşmesinin konusu olabileceğini kabul eden görüşler bulunmaktadır. 

 

YARGITAY, mal rejimi sözleşmelerinin yapıldığı tarihten daha önceki bir tarihten itibaren hüküm doğuracağının kararlaştırılmasını geçersiz kabul etmektedir. Kararlarında, bu şekilde geçmişe etkili olarak yapılan mal rejimi sözleşmelerinin yok hükmünde olduğunu kabul etmiştir. Sadece kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olanlar kanun tarafından onlara tanınan bir yıllık sürede mal rejimi sözleşmesi ile yasal mal rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul edebilirler. Bu durum TMK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun M.10/3’te açıkça dile getirilmiştir. 

 

EŞLERİN MAL REJİMİ SÖZLEŞMESİ İLE YAPABİLECEKLERİ İŞLEMLER VE ALACAKLILARA ETKİSİ

 

Mal rejimi sözleşmesi ile tabi olunan mal rejiminin değiştirilmesi halinde, önceki mal rejimi sözleşme tarihinde sona erer. Sona eren mal rejiminin tasfiye edilmesi gerekir. Önceki rejim EMKR ise katılma ve değer artış payı alacaklarının hesaplanması gerekmektedir. Mal rejimi değişikliği içeren mal rejimi sözleşmesinde bu alacaklara ilişkin düzenleme yapma imkanları mevcuttur. 

 

 

 

EMKR ————> Mal Ayrılığı yada paylaşmalı = Kural olarak doğrudan bir etkisi yoktur. Sözleşme ile katılma ve değer artış payı alacaklarından vazgeçilmişse alacaklıların aleyhinedir. 

 

EMKR ————> Mal Ortaklığı = Ortaklık mallarının kapsamının taraflara bırakılmış olması ve elbirliği mülkiyeti sebebiyle alacaklıların aleyhinedir. 

 

Mal Ayrılığı———> EMKR = Kural olarak doğrudan bir etkisi yoktur. 

yada paylaşmalı

 

Mal Ortaklığı———> EMKR = Mal ortaklığı kapsamı edinilmiş mallardan geniş belirlenmişse alacaklılar aleyhine; dar belirlenmişse alacaklılar lehinedir. 

 

 

 

KATILMA ALACAĞI İLE İLGİLİ İŞLEMLER VE ALACAKLILARA ETKİLERİ

 

TMK m. 237 uyarınca artık değere katılmada mal rejimi sözleşmesi ile farklı bir esas kabul edilebilir. Kanunda bir sınırlama getirilmediği için eşler, mal rejimi hukuku ve borçlar hukuku esasları çerçevesinde değişik düzenlemeler yapabilirler. 

 

TMK’da eşlerin katılma alacağından feragat etmelerine engel bir hüküm bulunmamaktadır. Eşlerden her biri katılma alacağından tek taraflı olarak feragat edebilmelidir. Değer artış payından vazgeçme imkanı tanıyan TMK m.227/3 hükmüne kıyasen yorum yapıldığında da bu sonuç ortaya çıkacaktır.

 

TMK m.237/2 maddesi eşlerin katılma alacağı ile ilgili anlaşmalarına karşı eşlerin ortak olmayan altsoyu koruma altına alınmıştır. Aykırı anlaşma yapılması halinde yaptırım konusunda tartışmalar olmakla birlikte doktrinde ağırlıklı görüşe göre anlaşmaların tamamen geçersiz sayılmaması ve saklı payları ihlal ettiği ölçüde tenkise tabi tutulması gerektiği yönündedir. 

 

TMK m.238 uyarınca eşler, katılma alacağını düzenleyen sözleşmede mal rejiminin dava ile sona erme halleri için de bu sözleşmenin uygulanmasını istediklerini belirtmedikçe, mal rejiminin boşanma yada evliliğin iptali davası ile sona ermesi durumu için mal rejimi sözleşmesinin uygulanması mümkün olmayacaktır. 

 

 

TMK M.221 EDİNİLMİŞ MALLARIN KİŞİSEL MAL KABUL EDİLMESİ VE ALACAKLILARA ETKİSİ

 

EMKR’nde edinilmiş mal ve kişisel mal olmak üzere iki mal grubu bulunur ve bu malların değişmezliği ilkesi esastır. Kanun koyucu ise bu prensibe iki mal türü için istisna getirmiştir. Bunlar, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan malvarlığı değerleri ve kişisel malların gelirleridir. 

 

1)MESLEĞİN İCRASI İLE İŞLETMENİN FAALİYETİ:

TMK m.221/1’e göre bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan malvarlığı değerleri, mal rejimi sözleşmesi ile kişisel mal olarak kabul edilebilir. Doktrindeki baskın görüşler doğrultusunda doğru yorumlandığında bir avukatın bürosu ve büro malzemeleri, bir dişçinin kliniği ve malzemeleri veya bir fabrikanın makineleri mal rejimi sözleşmesi ile kişisel mal kabul edilebilir. Böylece bu mallar tasfiyenin dışında tutulur. Bu durumda artık değerin toplamı azalır ve diğer eşin talep edebileceği katılma alacağında azalma meydana gelir. Bu durum alacaklıların aleyhinedir. 

 

2)KİŞİSEL MALLARIN GELİRLERİ:

TMK m.219/2 uyarınca edinilmiş mallardan biri de kişisel malların gelirleridir. Eşler mal rejimi sözleşmesi ile tüm kişisel malların gelirlerinin kişisel mal olacağını kabul edebilecekleri gibi, sadece belirli kişisel mallarının gelirlerinin kişisel mal olacağını da kararlaştırabilirler. Bu durumda yine eşin artık değerinin toplamı azalmış olacaktır. Diğer eşin katılma alacağı azalacağından bu durum alacaklar aleyhinedir. 

 

 

MAL REJİMİ SÖZLEŞMELERİNDE İRADİ OLARAK YAPILABİLECEK EK VE DEĞİŞİKLİKLER

 

Mal rejiminin kurulması, önceki mal rejiminin değiştirilmesi, mal rejiminin içeriğinde değişiklik yapılması gibi anlaşmalar mal rejimi sözleşmesi şeklinde yapılmak zorundadır. Bunların yanı sıra, EMKR kapsamında kalan fakat mal rejimi sözleşmesi şeklinde yapılması gerekmeyen değişiklikler de vardır. Örneğin; TMK m.227/3 te yer alan değer artış payı ile ilgili anlaşmalar, TMK m.223/2 de düzenlenen paylı mülkiyet payı üzerinde tasarrufa ilişkin anlaşmalar, TMK m.226/2 de düzenlenen eşlerin karşılıklı borçları ile ilgili yaptıkları anlaşmalardır. bu sayılanlar mal rejimi sözleşmesi şeklinde yapılmak durumunda değildir. Hatta bu düzenlemelere ilişkin anlaşmalar mal rejimi sözleşmesi içerisinde yer alsa bile mal rejimi sözleşmesi bir nedenden dolayı geçersiz sayıldığında bu hükümler geçerliliklerini korumaya devam eder. 

 

 

DİĞER SÖZLEŞMELERLE YAPILABİLECEK İŞLEMLER VE ALACAKLILARA ETKİLERİ

 

A.DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞI İLE İLGİLİ İŞLEMLER VE ALACAKLILARA ETKİLERİ

 

TMK m.227 uyarınca eşler aralarında anlaşarak değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, değer artış payı alacağının oranını da değiştirebilirler. Eşlerin bununla ilgili yapacakları anlaşmaların mal rejimi sözleşmesi şeklinde yapılması zorunlu değildir. Kanun koyucunun bu anlaşmalar için öngördüğü şekil adi yazılı şekildir. Ancak bu şekil şartı yalnızca mal rejimi devam ederken yapılacak sözleşmeler için öngörülmüştür. 

 

 

B.TMK m.184/1-5 UYARINCA BOŞANMANIN SONUÇLARI İLE İLGİLİ ANLAŞMALAR VE ALACAKLILARA ETKİLERİ

 

TMK m.225/2 uyarınca mal rejimi, boşanma davasının boşanma ile sonuçlanması şartı ile davanın açıldığı tarihte sona erecektir. 

 

Boşanmanın ve ayrılığın feri sonuçlarına yoksulluk, iştirak nafakaları, çocuğa ilişkin düzenlemeler ve tazminat girmektedir. Bu açıdan mal rejimi boşanmanın ferilerine girmemektedir. Ancak protokole koyma hususunda da bir engel bulunmamaktadır. Boşanma protokolünün geçerlilik şartı hakim tarafından onaylanmasıdır. ancak mal rejimi ferilere girmediğinden bu konu tartışmalıdır. Bir görüşe göre hakim onayı gerekirken diğer görüşe göre mal rejimi boşanmanın ferilerinden bağımsız olduğundan hakim onayı olmaksızın geçerli bir tasfiye anlaşması olarak kabul edilmelidir. 

 

C.ANLAŞMALI BOŞANMA PROTOKOLLERİ VE ALACAKLILARA ETKİLERİ

 

Hakimin anlaşmalı boşanmaya karar verebilmesi için eşlerin boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu ile ilgili anlaşmış olmaları ve hakimin bu anlaşmayı onaylamış olması gerekmektedir. 

 

Yargıtaya göre anlaşmalı boşanma protokolünün kapsamına mal rejiminin tasfiyesi girmemektedir. Dolayısıyla eşlerin protokolde mal rejimine ilişkin düzenlemeye yer vermemiş olmaları anlaşmanın hakim tarafından onaylanmasına engel teşkil etmemektedir. Bu galde mal rejimi tasfiyesi boşanmadan sonraya bırakılır. 

 

Anlaşmalı boşanma protokolüne mal rejimlerine ilişkin hükümler konulduğunda bu hükümlerin de hakim tarafından onaylanmasa bile bağımsız bir tasfiye anlaşması olarak kabul edilmelidir. 

 

Yargıtayın anlaşmalı boşanma protokolünde yer alan mal rejiminden doğan alacaklarla ilgili düzenlemeleri, mahkeme içi ikrar olarak nitelendirildiği görülmektedir. YHGK ve Yargıtay 8. HD, eşlerin protokolde yer verdikleri mal yada alacak taleplerinin olmadığı şeklinde beyanın, mal rejiminden doğan talepleri de kapsadığı yönünde kararları bulunmaktadır. Doktrinde, protokolde mal rejiminden doğan alacaklar ile ilgili düzenleme yapılmasının mümkün olduğu ancak bunun protokol metninden açıkça anlaşılması gerektiği kabul edilmektedir. 

 

D.TASFİYE ANLAŞMALARI VE ALACAKLILARA ETKİLERİ

 

Kanun koyucu mal rejimi devam ederken yapılan mal rejimi sözleşmeleri için özel bir şekil şartı öngörmüştür fakat mal rejimi sona erdikten sonra yapılan anlaşmalar bakımından böyle bir şart öngörmemiştir. Dolayısıyla tasfiye anlaşmaları herhangi bir şekle tabi olmayıp fiili şekilde dahi yapılabilir. 

 

Tasfiye anlaşması ile katılma alacağını ortadan kaldırmışlarsa tasfiye anlaşması, mal rejimi sözleşmesini değiştiren veya ortadan kaldıran bir sözleşme olur ise o zaman TBK m.13 devreye girer tasfiye anlaşması da mal rejimi sözleşmesinin şekline tabi hale gelir. 

 

Tasfiye anlaşmaları, eşlerin edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan alacakları ile ilgili olarak yapılan anlaşmalardır. 

 

 

YASAL MAL REJİMİ ÇERÇEVESİNDE YAPILAN VE ALACAKLILARA ZARAR VEREN İŞLEMLERE KARŞI ALACAKLILARIN SAHİP OLDUKLARI İMKANLAR 

 

 

TMK m.213:

Mal rejiminin kurulması, değiştirilmesi veya önceki rejimin tasfiyesi, eşlerden birinin veya ortaklığın alacaklılarının, üzerinden haklarını alabilecekleri malları sorumluluk dışında bırakamaz. Kendisine böyle mallar geçmiş olan eş, borçlardan kişisel olarak sorumludur; ancak, söz konusu malların borcu ödemeye yetmediğini ispat ettiği takdirde, bu ölçüde kendisini sorumluluktan kurtarabilir. 

 

Ancak eşlerin Kanunda izin verilen bazı edinilmiş malları kişisel mal kabul etmeleri, katılma ve değer artış payı alacağını azaltmaları yada ortadan kaldırmalarına ilişkin işlemlere karşı, alacaklıların TMK m..213 kapsamında korunması mümkün değildir. TMK m.213’te bahsedilen mal rejiminin kurulması ve değiştirilmesine ilişkin mal rejimi sözleşmeleridir. Bu noktada alacaklılar bakımından asıl sorun oluşturacak geçişler, diğer mal rejimleri ile mal ortaklığı arasındaki geçişlerdir. 

 

Kişisel sorumlulukta temel kural, kişinin tüm malvarlığı ile sorumlu olmasıdır. Ancak kanunda eşin, kendisine geçen malın değeri ile sınırlı olarak sorumlu olacağı belirtilmiştir. Mal kendisine devredilen eş, malın değerinin diğer eşin borunu ödemeye yetmediğini ispat yükünü üzerinde taşımaktadır. 

 

 

TMK m.213 kapsamında, mal kendisine devredilmiş olan eşe karşı ayrı bir dava açma yolunu seçmeli ve dava sonucunda verilen kararı ilamlı icraya koymalıdır. Kendisine mal geçen eş malın değeri ile sorumludur. Ayrıca alacaklının bu davayı açabilmesi için, borçlu eşin diğer mallarından tatmin edilmemiş olması şartını aramak gerekmektedir. 

 

Söz konusu tasarruf işleminin, davayı açacak olan alacaklının alacağının doğumundan sonra yapılmış olması gerekmektedir. 

 

TMK M.213’TE YER ALAN ALACAKLILARIN KORUNMASI İMKANI İLE TASARRUFUN İPTALİ DAVASI İLİŞKİSİ

 

Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamında yapılacak işlemlere karşı;

 

söz konusu işlem TMK m.213 kapsamına giriyorsa hem TMK m.213 hem tasarrufun iptali davası uygulama alanı bulacağından bu haklar yarışacaktır. Yapılan işlemin muvazaalı olması halinde muvazaa hükümlerine başvurma imkanı saklıdır. 

 

Doktrindeki baskın görüşe göre TMK m.213, tasarruf iptali davasının özel bir görünümüdür. Ancak m.213’ün uygulanması için tasarrufun iptali davasında aranan şartlar aranmamaktadır. m.213’ü varlığı tasarrufun iptali davasına başvuru yolunu ortadan kaldırmamaktadır. 

 

TMK M.184/1-5’E GÖRE YAPILAN BOŞANMANIN SONUÇLARI İLE İLGİLİ ANLAŞMALAR AÇISINDAN TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ UYGULANABİLİRLİĞİ

 

Madde 184- Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir: 1. Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz. 2. Hâkim, bu olgular hakkında gerek re'sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez. 3. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz. 4. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder. 5. Boşanma veya ayrılığın fer'î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz. 6. Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

 

 

Bu madde boşanmanın feri sonuçlarını kapsamakta olup taraflar dilerse mal rejimine ilişkin hükümler de koyabilirler. Bu nitelikteki bir anlaşma tasfiye anlaşması niteliğinde olur. Bu tür anlaşmalar Mahkeme tarafından onaylanarak kararın bir parçası haline gelmektedir. Bir kısım görüşe göre mahkeme kararının tasarruf işlemi olmaması sebebiyle tasarrufun iptali davası da açılamayacağı görülmektedir. Bunun yerine aynı yazarlar yargılanmanın yenilenmesi yoluna başvurulabileceğini savunmaktadır. Ancak  böyle bir durumda başvurulması gereken yol HMK M.376’da düzenlenmiştir. 

 

HMK m.376: Davanın taraflarından birisinin alacaklıları veya aleyhine hüküm verilen tarafın yerine geçenler, borçluları veya yerine geçmiş oldukları kimselerin aralarında anlaşarak, kendilerine karşı hile yapmaları nedeniyle hükmün iptalini isteyebilirler. 

 

Bu hüküm, boşanmanın sonuçları ile ilgili düzenlemede, alacaklılarına zarar verici hükümlere yer vermiş olan eşe karşı, alacaklılara doğrudan koruma sağlamaktadır. 

 

 

ANLAŞMALI BOŞANMA PROTOKOLLERİ BAKIMINDAN TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ UYGULANABİLİRLİĞİ

 

Eşler, anlaşmalı boşanma protokolünde mal rejimlerine ilişkin hükümlere yer vermek zorunda değillerdir. Ancak yer vermek isterlerse de buna engel bir düzenleme yoktur. TMK m.184/1-5 ile ilgili yapılan açıklama anlaşmalı boşanma protokolleri için de geçerlidir. 

 

Anlaşmalı boşanma protokolleri de Mahkeme tarafından onaylanarak mahkeme kararının bir parçası haline gelmektedir. Dolayısıyla tasarrufun iptali davası bu aşamada da söz konusu olamaz. Yargıtay istikrarlı olarak, eşler arasındaki anlaşmalı boşanma protokollerinin iptale tabi olabileceğini ve burada iptal edilenin mahkeme kararı değil eşler arasında düzenlenen protokol olduğunu kabul etmektedir. HMK m.376 gerğeince burada da yargılamanın yenilenmesinin söz konusu olacağı kabul edilmelidir. 

 

MUVAZAALI İŞLEMLER VE TASARRUFUN İPTALİ DAVASI

 

Mutlak Muvazaa: Görünürde bir işlem olmasına rağmen gerçekte sonuç doğurmasını istedikleri bir işlem yoktur. 

 

Nisbi Muvazaa: Görünürdeki işlem başka iken gerçeke tarafların sonuç doğurmasını istedikleri işlem başkadır. 

 

Her ne kadar tasarrufun iptali davası için geçerli bir tasarruf işleminin varlığı gerekli olsa da muvazaalı işlemin ispatı ve alacaklıların menfaatlerinin korunması gerekliliği değerlendirildiğinde muvazaalı işlemlere karşı tasarrufun iptali davasının açılması hem doktrinde kabul görmekte hem de yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Bu durumda tasarrufun iptali davasının yanında TBK m.19 uyarınca tespit davası yada istihkak davası açma hakları devam etmekte olup bu üç hak birbiriyle yarışmaktadır. 

 

OLAĞANÜSTÜ MAL REJİMİ

 

Olağanüstü mal rejimi, eşler arasındaki mal rejimi hangi rejim olursa olsun;

 

-eşlerden birinin talebi üzerine Mahkeme kararı ile mal ayrılığına geçme,

-mal ortaklığı rejiminde alacaklılardan birinin talebi üzerine mahkeme kararı ile mal ayrılığına geçme

-mal ortaklığı rejiminde iflas halinde kendiliğinden mal ayrılığına geçme olarak tasnif edilir. 

 

EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNDE ALACAKLILARIN BAŞVURABİLECEKLERİ İMKANLAR 

 

Mal rejimi sona erdiğinde artık eşlerden birine ait katılma yada değer artış payı alacağının ortaya çıkabileceği bir zemin oluşmuş olacaktır. bu aacaklara sahip olan eşin, üçüncü bir kişiye borcunun olması halinde, üçüncü kişinin bu alacakları haczettirebilmesi veya bu alacakların iflas masasına dahil olabilmesi gündeme gelir. Ancak bunun için tasfiyeye başlanmış olması zorunludur. Borçlu konumunda olan eş bu durumu bildiğinden tasfiyeyi talep etmez. Bu durumda İİK m.120 devreye girer. Bu maddeye göre alacaklıya tasfiyeyi talep etme yetkisi verilir. Alacaklı, kendisine bu yetkinin verilmesini, borçlu eşe karşı icra takibi yaptığı icra dairesinden isteyebilecektir. İflas halinde bu yetki iflas idaresine aittir. 

 

EŞLERDEN BİRİNİN KATILMA ALACAĞINI AZALTAN YA DA ORTADAN KALDIRAN İŞLEMLERE KARŞI, BU EŞİN SAHİP OLACAĞI İMKANLAR

 

A.EŞLERDEN BİRİNİN KATILMA ALACAĞINI AZALTAN İŞLEMLERE KARŞI BU EŞİN GENEL OLARAK SAHİP OLDUĞU İMKANLAR

 

Katılma alacağının azalması ya da ortadan kalkması riski ile karşı karşıya kalan eş, ilk imkan olarak TMK m.229’a göre bu şekilde elden çıkarılan edinilmiş malların, hesaplamaya yeniden dahil edilmesini isteyebilir. Hükme göre, mal rejiminin sona ermesinden önce diğer eşin rızası olmaksızın yapılan, olağan hediyeler dışındaki ivazsız devredilen malların değerleri ile eşin diğer eşe zarar verme kastı ile üçüncü kişiye devrettiği malların değerleri; sanki edinilmiş mallardan çıkmamış gibi hesaplamaya dahil edilir. malın kendisi değil değeri eklenir. 

 

Alacaklı eşi koruyan bir diğer madde hükmü ise TMK m.241’dir. Eklenecek değerler kapsamına girecek kazandırma, lehine yapılan 3. kişiyi sınırlı da olsa katılma alacağından sorumlu tutar. Eğer borçlu eşin malvarlığı borcu karşılamaya yetmezse o halde lehine kazandırma yapılan üçüncü kişi bu kazandırmayı iade etmek zorunda kalır. TMK m.241/2 de düzenlenen süre içerisinde alacaklı eş talep hakkını kullanmalıdır. Bu süre geçtikten sonra üçüncü kişiye sonra başvuru hakkı ortadan kalkar.

 

TMK m.241/3’e göre üçüncü kişiye karşı yöneltilecek talepte  mirastaki tenkis davasına ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır. 

 

Bir diğer dolaylı koruma yolu TMK m.199’da yer almaktadır. Eşlerden birinin, ailenin ekonomik varlığını tehlikeye sokması halinde diğer eş, hakimden eşinin tasarruf yetkisinin kısıtlanmasını talep edebilir. 

 

Katılma alacağı tehlikeye giren eşin başvurabileceği 3. imkan da TMK m.206’da düzenlenmiştir. Olağanüstü mal rejimi olarak mal ayrılığına geçiş imkanıdır. Haklı bir sebebin varlığı halinde eş, mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesini Mahkemeden talep edebilir. 

 

 

B.EŞİN MUVAZAALI İŞLEMLERİNE KARŞI DİĞER EŞİN KORUNMASI

 

Eşi lehine doğacak katılma alacağını azaltmak isteyen eşin, üçüncü kişi ile aslında hukuki sonuç doğurmasını istemediği ya da görünürden başka bir sonuç doğurmasını istediği halde yaptığı bu işlemler muvazaalı olacaktır. Bu gibi durumlarda TBK m.19’a gidilmesi isabetli olacaktır. Ayrıca Yargıtayın uygulaması ve doktrindeki baskın görüşler birlikte değerlendirildiğinde bu durumda tasarrufun iptali davası açılması da mümkün olacaktır.